BÜYÜK SUÇ

BÜYÜK SUÇ

Dezember 28, 2022 Uncategorized @tr 2

Durdu mu dünya? Durmadı. Hala yaşıyorum yaşamanın adını koyamasam da! Sustum kar etmedi, konuştum sesimi duyan olmadı. Çığlıklarım duvarlara çarptı, duvarların kulakları çatladı ama insanoğlu duymadı. Yine burdayım yine puslu gecede, loş ışığın içinde, izbe kokuların arasında bir kalem ve bir defterle. Benimle birlikte mavi çizgili nevresimimde ki küçük pembe çiçekler bile ağlıyor. Bugün hergünden farklı bir gün. Bileklerimde kırmızı izler. Yüreğimde düğümlenen kızımın son haykırışları bileğimde ki kırmızılıktan da çok acı veriyor.
İnsanların bedenlerine çarpan ses dalgaları, kulaklarımda silinmeyen kızımın haykırışları ve beynimin sürekli tekrarladığı hakimin son kararı. Sekiz yıl on ay…
Nefesim kesilecek sandım, herşey döndü o an. Annemin gözlerinde çaresizliğimin resmini gördüm. Babamın donuk bakışlarını.
Kalabalığı yarıp koşarak belime sarılan kızıma, bağlı kollarımın arasına alıp sarılışım. Ne denli büyük suç işlediğimi kızımı apar topar mahkemeden dışarı çıkardıklarında anladım.
Büyük suçların büyük cezası olur derdi babam. Ne suç işlemiştim? Hafızamı zorladım. Üniversite hayatımı, öğretmenlik yaptığım yılları, eşimle evliliğimi, kızımın doğduğu anı, çocukluğumda kardeşlerimle kavgamı, annemle didişmelerimi… Bunlar suçmuydu?
Devlet okullarına atanamadığım için dershanede öğretmenlik yapmanın suç olduğunu öğrendim. Büyük suç. Eşimde büyük suçlu. Dershane de öğretmenlik onunda sekiz yılını çaldı. Peki kızımın suçu ne?
Yine ıslandı yapraklar. Mürekkep doldu gözyaşı göletleri. Yağmur damlalarının çamura bıraktığı iz gibi. Silinmeyecek…
Elbiseme sinen, kızımın yasemin kokusunu içime çekiyorum onu kokluyormuş gibi. Bir yandan da yazıyorum gözyaşı gölletlerini atlayıp kuru yerler bularak.
Ne bugünü silecek bir silgim var, ne de gölletleri kurutacak güneşim. Çaresizliğimin sesini duyan bir kalemim bir de Allah’ım. Sadece ben değilim inleyen. Ranzamın altında yatan Hacer Abla’nın sesi aralıyor sayfalarımı. Duygularım karışıyor onun sesine. Vücuduna dağılan ağrılar adeta üstüme akıyor. Yorganın altına girip kulaklarımı kapatsam biter mi? Ya da kalkıp su versem geçer mi?
Geçmiyor, geçmedi de. Hepsini yaptım 4. evre bir kanser hastasının inlemelerini mahpusların çabaları geçirmiyor. Kendi derdimi unutuyorum o an.
Ne tuhaf bir yerdir burası. Kime dokunsam binbir dert var. Kendime sorsam derdimin altında ezilip kalıyorum. Tartmaya kalksam benim ki hafif kalıyor.
Saat gecenin 3’ü. Kağıt yorgun, kalem isyanda. Hacer Abla’nın sesi kızımın sesini bastırıyor. Derdime sus diyorum, şimdi sırası değil.
Hacer Abla üç çocuklu, ev hanımı, çok güzel yemek yapar. Elinden her iş gelir. Misafiri de pek severmiş zavallı. Apartmanında ki üniversite öğrencilerine çok yemek yedirmiş. Kermeslere gönderdiği sarmalar yok satarmış. Tatlılarıyla ünlüymüş. İşte onun bu şöhreti devlete kadar ulaşmış. 6 yıl 3 ay da o ceza almış. Ne yapsın Hacer Abla o da büyük suçlu…
Gardiyanların gelmesini bekliyoruz, bütün koğuş ayakta. Demir kapıya vurulunca Kerem de uyandı. Annesinin kucağında ağlıyor. Kerem bir yandan Hacer Abla bir yandan ağıtlara inlemeler karışırken yüreği ateşli gençler ise gardiyanları çağırıyor.
Kimse yok mu? Hacer Abla ağrıdan duramıyor. Hasta ölüyor!
Ölümden korkar gardiyanlar! Geliyorlar. Nesi var deyip göz ucuyla bakıyorlar. Bir taraftan Sibel’e seslenip «sustur be kadın şu çocuğu! duyamıyoruz» diyorlar.
Hacer Abla’yı zor bela yerinden indiriyoruz. Gardiyanlar revire götürüyor. Sibel ise gözyaşlarını yemenisine dürüp oğluna sessizce bir ninni söylüyor.
Merak ettin değil mi? Kerem de kim? O da büyük suçlu. İki yaşında sarı saçlı, düz duvara tırmanacak kadar hareketli, afacan mı afacan topalak oğlan. Bizim gençler bu sözle severler Kerem’i. Burada doğdu yavrucak. Üniversiteli büyük suçlu ablaları koydu ismini. Asıl suçlu annesi Sibel Hemşire. Bankaya para yatırmış, bir de utanmadan maaşını o bankadan çekiyormuş. Cezası da büyük olur tabi. Yedi yıldan başlıyor. Kerim’le birlikte çekiyorlar cezalarını!
Birgün bizim gençlerden Gonca’nın aklına dahiyane bir fikir geldi. Verilen cezayı iki kişi yatınca yarıya inmez mi diye. Tabi bunu bir hakime danışmak gerek. Öyle de yaptı gençler. Hiç çekinmeden hakime sordular. Hangi hakime mi? Bize ceza veren hakime değil, bizimle cezaevinde yatan hakime. Güldü çok güldü sonra biz de güldük. Ardına ağladı. Bizde ağladık. Niye mi? Burada böyle.
Çeken bilir çekmeyi, çekmeyene anlatma derdini.
Söylese aşık dağ erir, bir mazlumun ahına gök delinir.
Biliriz biz de bugünlerde geçecek
Ateşi söndürmeye kaç kova su taşındı.
İşte bunun hesabı verilecek.
Göz yaşlarımızla dolduruyoruz kovaları.
Yangın yeri buralar, yok mu sizin orada sular.
Neyse çok konuşacaklar var ama derdi dertlendirmeyeyim.
Hacer ablayı sabah getirdiler. İki iğne bir serumla bugünü de geçirttiler. Kerem soğuk betonda su şişesinden trenini sürüyor. Gençler zeytin çekirdeğinden bileklik yapıyor. Hakime Abla İngilizce çalışıyor. Ben ise yasemin kokusunu içime çekip kızımı düşünüyorum.

Makbule ÖZDEMİR
21.12.2022

2 Responses

  1. Zeynep Elmacı sagt:

    Hepsini okumaya gücüm yetmedi. Kendi cezaevi anılarım aklıma geldi. Her biri ayrı travma sebebi. Ben o günleri konuşamıyor ve yazamıyorum. Birilerinin bu işi alması ne güzel. Allah razı Mahkbule Hocam. Ne de canlı yazmışsınız alıp götürüyor insanı

  2. Hediye Baktemur sagt:

    Yüreğinize ve kaleminize sağlık…

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht. Erforderliche Felder sind mit * markiert