Savaşın gölgesinde insan olmak

Savaşın gölgesinde insan olmak

März 12, 2025 Blog 0

Gazeteci Abir Naeseh, son günlerde Suriye’de yaşananları özetledi. Lazkiye’de
doğup büyüyen Naeseh, Suriye’deki mezhep savaşlarına ve insan hakları
ihlallerine dikkat çekti. Suriye’de barış tartışmaları yapılsa da Türkiye’nin
Suriye’de zafer kazandığı iddia edilse de değişmeyen bir gerçek var: Suriye’de
büyük bir insanlık dramı yaşanıyor.

Sırf Alevi olduğu için birçok insan hunharca katlediliyor. Ancak bölgede zulme
uğrayanlar yalnızca Aleviler değil; toplumun her kesiminden insanlar fişleniyor
ve siyasi ya da ideolojik nedenlerle ortadan kaldırılıyor. Ülkeyi yönetenler bir an
önce demokrasiye dönmeli ve ülkede gerçek barış sağlanmalıdır. Ülkede gerçek
barışın sağlanması için yöneticilerin demokrasiye dönmesi ve halkın
özgürlüklerinin güvence altına alınması şart. İnsan hakları savunucularının bu
trajediye kayıtsız kalmaması ve bu vahşetin durdurulması için harekete geçmesi
gerekiyor.

Gazeteci Abir Naeseh bölgede yaşanan gelişmelerle ilgili şunları söylemiş:

“Evet, gazeteciyim ama bugün gazeteci kimliğimi bir kenara bırakıp, sadece bir
insan ve Suriyeli bir vatandaş olarak konuşmak istiyorum. Bu dağın ardında,
Lazkiye’de doğup büyüdüm. Çocukluğum boyunca hep kel dağın ötesindeki
bölgeyi merak ettim.

Bilmeyenler için söyleyeyim; Hatay ile Lazkiye arası sadece iki saatlik bir yoldu.
Ama bazen bu mesafe bize öyle uzak gelirdi ki, sanki farklı kıtalarda
yaşıyormuşuz gibi hissederdik. Katliama uğrayan köyler ve mahalleler yalnızca
Alevilerden oluşmuyordu.

Orada Sünniler, Hıristiyanlar ve Aleviler bir arada yaşıyordu. Kurtulabilenler
yaşadıklarını anlattı. Beni Sünni komşum korudu, evine aldı. Silahlı adamlar
geldiğinde, beni öz kızı gibi gösterdi. Başımı örttü ve ‘Bu benim kızım, eşi de
benim eniştem,’ diyerek beni sakladı.

Son bir haftam nasıl geçti? Gördüğünüz gibi yorgunum, uykusuzum. Burada
sadece gazetecilik yapmıyoruz. Bu olaylara yalnızca dışarıdan bakan bir gözlemci
değiliz. İletişim kurduğumuz insanlar; çocukluk arkadaşlarımız, akrabalarımız,
hatta belki de annelerimiz, şu an bu katliamları yaşıyor.

Humus’ta oturan bir arkadaşım iki gün önce beni aradı. ‘Sizde durumlar nasıl?’
diye sordum. ‘Bekliyoruz.’ dedi. ‘Henüz buraya gelmediler ama gelecekler mi?
Geldiklerinde ne yaparlar? Bizi öldürürler mi?’ diye sordu. ‘İki çocuğum var.’
dedi ve ardından, ‘Bana bir şey olursa çocuklarımı sana emanet ediyorum.’ diye
ekledi.

Demin de söylediğim gibi, burada yalnızca gazeteci değiliz. Bir emanet taşıyoruz.
Şu an sosyal medya, bu insanların bıraktığı emanetlerle dolu. Tanıdıkları,
arkadaşları mesajlarını paylaşıyor.

Bana bir mesaj gönderen biri şöyle yazmıştı: ‘Eğer ölürsem, herkese anlat. Ben
rejimin askeri değildim. Masumdum. Elimde silah yoktu. Sadece barış ve huzur
içinde yaşamak istedim.’

Şu an Suriye, umutlarını başkalarına emanet eden insanlarla dolu. Bizim tek
isteğimiz, bu kanın durması. Çünkü silah sesleri susmadıkça, biz birbirimizi
duyamayacağız.

Lütfen bizi Sünni, Alevi, Hıristiyan ya da herhangi bir mezhep veya azınlık olarak
görmeyin. Çünkü biz bunu istemiyoruz. Biz kendimizi sadece Suriyeli olarak
görüyoruz ve eğer bize bir iyilik yapmak istiyorsanız, lütfen siz de bizi böyle
görün!”

 

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht. Erforderliche Felder sind mit * markiert